6/26/2015

Paris,uzun zamandır görmeyi istediğim bir şehirdi... şöyle bir sokak kaldırımına oturup Paris'le ilgili düşüncelerimi,zihnimdeki Paris kimliğinin,deneyimlediğim Paris'le aynı olup olmadığını ölçüp tartmayı uzun zamandır bekliyordum. Diploma projemi verdiğim dönem Paris müzeleri sık sık karşıma çıkıyordu, önceki yıllarda ise mimarlık tarihi derslerim Paris örnekleriyle doluydu. Gittim,deneyimledim.
Milano'daki ev arkadaşım Clara Paris'li bir güzel.Bana yolluk yerine geçebilecek bir kaç tavsiye vermişti ve Paris'in çok büyük bir şehir olduğundan bahsetmişti. Benim için İstanbul'dan sonra tüm şehirler iki adımlık yol sanırım,belkide Paris'de yürümeye kendimi kaptırmış,şehrin bir ucundan diğer ucuna geçerken, ne yürüdüğüm mesafeyi ne bacaklarımı umursamamıştım. İstanbul büyüktür Paris'den algım, maalesef İstanbul'un yürümeye elverişli bir şehir olmamasından ileri geliyor bunu da biliyorum.

Bilgileri tazeleyelim...
Hausmann'ın bulvar oluşturma metodu
17.yy dan itibaren Paris ivmesi artan bir hızla genişlemeye başlar, nüfus daki artış ve yaşam koşullarının yetersizliği,altyapı eksikliği gerekçeleriyle dönemin Siene bölgesi valisi Baron Eugene Hausmann ve III. Napoleon kafa kafaya verirler,otoriter bir yaklaşım çerçevesinde 'modern kent' konseptinde Paris'i sil baştan inşa ederler.  Haussman'ın plan aksında bulunan tüm evler yıkılır ve oturanlar dışarı atılır,Paris düzenli bağlantı yolları,tertemiz kent dokusuyla,büyür büyür bu günlere gelir. Haussman korumak yerine yıkmayı tercih etti ve ek olarak söylemem gerekir ki; kendimi geniş Paris sokaklarında yürürken minicik, zavallı, yorgun bir karınca gibi hissetmemin sebebi 17.yy devlet otoritesinin zihnimdeki yankısıydı.

Eiffel'in  ikinci katından 21.yy Paris'ine bakıyorum
III. Napoleon 'un emriyle (bin sekiz yüzlerde) Paris'in kuzey doğu bölgesine mezbaha olarak işlev gören yapılar yapılır zaman geçer 1982 yılında Bernard Tschumi, tasarladığı park ile mimarlık camiasına bomba gibi düşer. 80'ler de yüzeyler sistemi,noktalar sistemi, çizgiler sistemi gibi kavramlardan bahsetmek ve bir kent parkı tasarlamak....daha fazla yaşlanmadan Parc de la Villette'i ziyaret edebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bir nevi "hacı oldum" diyebiliriz :)
şu an farkettim,bu oturma elemanları ve arka planın fotoğrafını çekip oradan uzaklaşmışım...müzecilik

Park ın içinde 4 ayrı müze binası bulunuyor,zamanında şehir için yeni bir aktivite ve odak noktası oluşturmak amacıyla tasarlanmış olmasına rağmen hak ettiği değeri bulabildiğini söyleyemem. Ben parkta yürürken hatta  parka giderken metro yolculuğum esnasında, Disneyland a giden çocuklar gibi heyecanlıydım,Emel'e metrodayken "birazdan canım benim Tchumi'nin "follie" dediği kırmızı şeyleri görücez" demiştim ve o da bana "biz baya garip bir yere gidiyoruz,metrodaki insanlar değişti" cevabını verince aramızda türkçe konuşmamaya karar verdik bilmiyorsnuz ki paris'e ayak basar basmaz dolandırılmıştık,bu başka bir hikaye ancak anlatmak istediğim şey; Parc de la Villette hala şehrin uzak bir noktası.

Parkın mimarlık tarihindeki öneminden bahsetmek benim boyumun ölçüsü değil sadece Bernard Tchumi 'nin  folie'lerinin artık park içinde bir sergi objesine dönüştüğünü söyleyebilirim zira, sağdaki  fotoğrafta inceleyebileceğiniz gibi giriş kısımları zincirlenmiş.                                                                                                                                       Oysa ki, Tchumi' nin  follie'leri aktivite noktaları olarak düşünülmüş, insanlar insin çıksın,bir manzaraya baksın diye tasarlanmıştı, şimdi birer müze objesi olacak kadar önemli ve dokunulmaz.


1982 diyorum ve sizi bu güzel geodesic dome la başbaşa bırakıyorum. Chicago daki mirror dome ise henüz 2005 yılında yapıldı. Ahh be  Tchumi, öncü zekana hayran kalmamak elde değil.
kendi yansımamızı da çektik tabi,çekmez olur muyum?

Paris bitmiyor... Jean Nouvel'in  cephe tasarımıyla  tarihine bomba gibi düşen yapısı Arab World Institute kaldığım hostelin hemen aşağısında beni bekliyor,biraz Notre Dome' da gotik havası koklayıp kendimi Renzo Piano'nun Pompidou kültür merkezi binasında buluyorum.





















                                                                                      Diğer gün Siene nehrini sağımıza alıp Austerlitz istasyonu istikametinde yürümeye başlıyoruz. Yol üzerinde karşılaştığımız Cite de la mode et du design 'ın yeşil yaması alkışları hak ediyor. Nehire bakan yüzün deki bu sözde "hiç uymuş mu Paris'e "  cephesi merdivenler sayesinde, moda okulu ve kamusal alan birbirine bağlanıyor.Bulunduğu lokasyonun endüstri bölgesi olmasını da hesaba katarsak... onu gördüğüme memnun oldum.

Ulusal kütüphane binası, Bibliotheque Nationale de France ise, kitapları karanlık raflara saklamak yerine kocaman kocaman binalarda sergiliyor. Önündeki iç bahçeyi bir süre oturduk,izledik. Kendimi iç bahçedeki ağaçlara tünemiş bir kuş gibi hafif hissettim burada.





















Paris de bulunduğum süre içinde "bu senenin gripleri çok fena" diyebileceğimiz kadar hastaydım. İlaçlar falan fayda etmedi ama bir an vardı ki, vücudumdaki tüm yorgunluğu orada sadece boş boş oturarak atabildim,ruhum tüm mikroplarından arındı :) Tuileries parkının kuzeyindeki sekizgen havuzun etrafına serildik,parti çok güzeldi
Lovelock köprüsün de yürürken ise aniden karşımıza çıkıveren bu kilit,gezimize neşe kattı. Köprüyü aşıklar köprüsünden adak köprüsüne çeviren Gizem'in umarım bir yazlığı olmuştur ayrıca kendisini "de" ekiyle olaya dahil eden Kerem... umarım senin de !













Paris kocaman bir şehir caddelerin heybetinde ve düzeninde kendinizi küçük hissetiğiniz haritadan mesafeleri kestiremediğiniz mutsuz bir şehir. Aslında her metropol böyle.. Bir sürü göçmen ve bir kaç jenerasyon öncesi Fransız sömürge ülkelerinden gelmiş, siyahi Fransız vatandaşlarıyla dolu, sarışın fransızlar ve siyahiler arasındaki gerilimi ben bile hissettim. Avrupa'nın en popüler şehrinde metroda yolculuk yapıyordum ve arkamda bir adam gazete kağıdının arasına Kuran saklamış okumaya çalışıyordu,emin olmak için bir kaç kere ona baktığımı görüp,tedirgin oldu.Champ elysee baştan sona  cafelerde schnitzel menü yiyen Arap Turistler tarafından kuşatılmıştı. Paris'de yaşamak kolay değil dedim kendi kendime,tehlikeliydi,kalabalıktı,pahalıydı,hüzünlü ve sıkılmıştı sanki şehir. Neyseki turist olmak güzel
Unutmadan
Paris'i Emel' in güzel yüzüne ithaf ettim,yine gidelim.. öptms

1/03/2015

Delilik, özgürlük durumundaki bir yaşantıdır. Herkes üstesinden gelirken... deliler; umursamaz, içgüdüsel hareket ederler.
Delilikle ilgili her hücremle emin olabildiğim güçlü bir hipotezim var; Her deli samimidir ve her deli olmayan  topluma karşı her an yalancıdır. Topluma uyumsuz davrandığı gerekçesiyle orta çağda gemilere bindirip okyanuslara gönderdiğimiz, moderniteyle tımarhanelere kapattığımız simdi de sanatçı olmak kaydıyla kendilerine saygın platformlar bulabilen güzel insanlar...tüm bu yalan davranışları büyük bir çabayla sürdürebildiğimiz ve bu samimiyetsizliği bırakmayı bir an bile düşünmediğimiz için gerçek deliler biziz.















birey olarak daha samimi ve hesapsız yasamayı dilediğim bir yıl olsun istedim ve tasarladığım yeni yıl kartına "deliler gemisi" figürünü iliştirdim.
Mümkünse daha samimi 1dünya...