12/16/2009

Okulumu seviyorum.Sabahları okula gitmek istemeyişim ona olan sevgisizliğim değil.Belki de onun için bu kadar erken kalkmak ona yapılmaması gereken bir fedakarlıkmış gibi geliyor.Ancak daha sonra etrafımdakilerin bana yaptıkları fedakarlıkları hatırlayınca ben bi erken kalmışım çok mu?
Her sabah gözlerim kapalı,odanın ışığı gece bıraktığım gibi hala karanlıkken bu düşüncelerim zihnimde bir tur atıp… “ yeter artık uyanda git okuluna ya da işkence edip durma kendine bir karar ver kalkacak mısın?,uyuyacak mısın?”

Eğer benim de 7 hafta için 6 saatlik devamsızlık hakkım olmasaydı kesinlikle uyumayı tercih ederdim.

Benim için en zor aşama;başlamaktır.Sonunda okula gitme işine başlayabiliyorum.Lavaboya gidiyorum,kıyafetlerimi seçiyorum,saçıma toka takmıyorum,bugün yine baya bi süslenmiyorum,kahvaltımı yapıyorum ve dişlerimi fırçalamadan yokuşu çıkıyorum.Derken artık daha büyük bir aşama var karşımda.41AT geliyor.Biraz miyop olan gözlerim 41S’yle karıştırmıyor artık çünkü 41S her zaman boş 41At her zaman dolu…ve ben 41AT basamağındaki yerimi alıyorum.Seyrantepe yolunda ancak ortalara doğru ilerleyebiliyor ve otobüsün nabzını tutuyorum bir bakıma.

Her sabah aynı sözcükler farklı ağızlardan çıkıyor, farklı yüzlerin tepesinde dikiliyorum ve onlara otobüste yolculuk yapan yolcu bakışını fırlatıyorum.Hepsinin gözleri,göz renkleri,göz ışıltıları,göz ----- farklı ama ifadeler de hep aynı bezginlik.
Bende de aynı bezgin ifade olacak ki durumun her gün aynı şekilde işlediğini 2.5ay sonra fark ettim.

Geçen gün şoförümüz çok formundaydı.Durmadan otobüstekileri bilgilendirme ihtiyacı içine giriyordu.Mesela; Varılan durak söylenir de durağa yaklaşırken de söylenmez ki.
- Gayrettepe-zincirlikuyu!!! Diğer durak Levent’tir.Lütfen diğer durakta inecek yolcularımız hazır bulunsunlar,efendim.

Sonra durmadan ayaktakilerin yerlerini değiştirme ihtiyacı içinde “bayannn şurası boş şuraya gidiniz,efendim.”
Evet durmadan “efendim” kullanıp durdu.Ancak en son noktası şuydu;
- lütfen ilerleyelim,efendim.Otobüsün önünü boşaltalım.İlerleyelim efendim görende otobüsü dopdolu sanacak,efendim.

Bu cümleyi eğer siz duysaydınız,adamcağızın nasıl karşısında birisi varmış gibi laf anlattığını görseydiniz herhalde benim gibi kendi kendinize gülmekten başka bir şey yapamaz tüm yolcuların “ne var ki bunda, bu kadar gülüyor” bakışlarına maruz kalırdınız.


Aslında çok şey var sevgili bana gülen kalabalık!! Bir otobüs ve onun içindeki hayatını kazanmak için o gün o güzergah içindeki bir yerlerde olması gereken insanlar ve otobüsün kapasitesini maximum kullanmaya çalışan bir şoför var.

Ve fikirler var 41AT’yle ilgili her yolcunun kafasında bir proje var.Özetle şudur ki;
“Bu otobüsün içi Beykent’li öğrenciyle dolu.Yani okul saatlerinde ek seferlerle kalabalık seyreltilebilir.Ya da Beykent kendini gösterip Mecidiyeköy’den geçen okul servisleri düzenleyebilir.”
Bir teyze gözümün içine baka baka şöyle demişti;
“En iyisi bu okul çocuklarını hiç otobüse alamayacaksın,nasıl gelirse gelsin,ne yaparsa yapsın"



İYİ FİKİR!!!

10/10/2009

başlarken...

Tam olarak başlamamış olmama rağmen bitirmeye karar verdiğim bloğumu "küllerinden doğuruyorum."
Bloguma değer vermeye,onu her hafta belli aralıklarla sevmeye,bazen sürprizler yapıp daha çok ziyaret etmeye karar verdim.
Ruh halime uygun bir tema,yazı tarzı uzatarak anlatmak istiyorum lütfen sabırlı olunuz "5 yıl sonra yeniden albümü çıkan popçular" gibi "yepyeni bir tereyağ kabı" var karşınızda. Her ne kadar 6 ayda 20kg vermiş (şok şokk şokkk Ayşe mucize diyetini açıklıyor...az sonra...gerçekten çook kolay ol.. her sabah bir adet.. mutlaka yapmanız gereken şey...az sonra) saçlarını kestirmiş,rengini değiştirmiş,giyim tarzını da nasiplendirmiş olsada konu başlıkları ve konuyu işleyiş tarzı bir türlü değişemeyecek.
Hep şu anda yapmış olduğu gibi olayı anlatmaya çalışacak,yazı bitecek ama hala anlatamamış olacak.