4/22/2010

taşlar bloke

Kendimi kararsız,sabırsız,amaçsız,inatsız ne kadar özellik varsa onlarsız bilirdim.

Bugun her zamankinden hızlı hazırlandım ve erken çıkmak istemediğimden biraz oyalanmaya karar verdim.Ne yapsam ne yapsam…1 haftadır sadece çantamda taşıdığım ve böylece vicdanımı rahatlattığım kitabımı mı okusam? yoksa öylece yatağıma uzanıp tavana boş boş bakarak müzik mi dinlesem? yoksa Mahjong Titans mı oynasam?

Mahjong Titans bilgisayarımın sesini son ses açıp oynamaya bayıldığım adeta kreş talebelerimizin zeka eğitimi için oynadıkları oyunların, büyüklere göre süsletilmiş ve arada alev efektleriyle renklendirilmiş bir versiyonudur. Bazen aynı renkteki üçgenleri bir araya getiriyormuş gibi hissettiriyor bana.Olay çok basit ve 2dakikalık bir şey.

Yok arkadaş daha önce tak tak erittiğim taşları şimdi oynatamıyorum.Dur bakalım aynı düzeneği bir daha açayım bu sefer farklı noktadan başlayacağım çalışmaya…yok yine tıkandı, yine,yine,yine…okula geç kalacağım….dur son bir defa bu sefer soldan başlayalım,yine tıkandı….inat ettim bu oyun bugün bitecek!!!

Sonra fark ettim ki aslında o kadarda sabırsız ve amaçsız değilmişim ayrıca oldukça inatcıymışım.Bu anı yazmalıyım dedim ve oyunu kaydedip hemen world’e dert anlatmaya başladım.Bu arada saat ilerliyor ve ben giderek okula geç kalıyorum. Hep Bruce'un dersinde oluyor bunlar =)

Bu arada face’de durumlar değişmiş.Artık hayran olmuyor sadece beğeniyormuşuz.Geçen bir şeylere hayran olduğumu feysimde belitle ihtiyacı duydum.Sayfayı bir açtım “beğen” diyor.Alahallah “hayır kardeşim ben beğenmiycem hayran olucam” hatta bir süre eski "hayran" butonunu aradım...itiraf ediyorum.

Aslında face doğru bir adım atmış çünkü bir şeylere hayran olmak bu kadar kolay değil.Hayran olabilmek çok farklı bir nokta, daha daha üstü bir nokta.Sadece beğenebilirsin ve artık öyle olacak gibi...iyi olmuş bence.

4/14/2010

farkettim ki... iki nokta üst üste

Çok şükür ki; otobüse bindiğimde aracın yanına gelip,o valiz karmaşasına aldırmadan ortada dikilip, yavrusunun oturduğu koltuğun önünde yerini alan ve kilitlenmiş şekilde onu bir süre izleyen,arada onunla iletişime geçmeye çalışan ve dudaklarının üstün çabalarıyla giriştiği kimi şekillerle yavrusuna söylediği şeyi anlatabilme uğraşına girişen ve bunu yaparken bir o kadarda bağırarak konuşan bir ailem yok....ve ben de onlara yukardan bakarken aynı yöntemle karşılık vermek zorunda kalmamış oluyorum.
İyiki park alanına bile girmeden yol üstünde arabayı sağa çekip,oturduğu yerden bağajı açıp sonra oturduğu yerden ayna yansımasıyla bana el sallayan bir babam var.

ve otobus yolculukları 2 saat bile sürse yine de o akıp duran ağaçların, insanların, araçların ve işte o sabit görüntünün hareketine her şarkı gidermiş.
ve bacak bacak üstüne attığımda, 3 dakika 39 saniyede bacaklarım uyuşmaya başlıyor.( bu süre tam bacağımı öbür bacağımın üstüne attığım zaman başlayan ve uyuşmayı hissettiğim zaman biten şarkının süresi )

ve arkamdan gelen arkidişinnn "uçağın arkası iyidir..çakılırsak bir nebze kurtulma şansımız var" esprisine gülümsemek zorunda kalan bir hostes olmadığım için şanslıyım.

ve hayal kırıklığı çok kötü bir şeymiş.... kavradım!